18 Şubat 2017 Cumartesi

Üzülürüm


ÜZÜLÜRÜM

Yanlılığının derinliklerine beni çekme kadın.
Bilirim o yalnızlığın içindeki yangını.
Gözlerinden akan yaşalar kanlı…
Yüreğinin kuytularında, karanlıklarda gül büyümez bilirim.
O kahredici yalnızlığın peşinden sürüklenirken ömrün,
Nefretin kordan ateştir, akan yaşların zehir!
Ondan mıdır ne?
Yaşamdan çok ölüme yakın durursun?
Ama bil ki, o kör yalnızlığın dipsiz bir kuyu…
Sessizliğin, dünyadaki umut dağlarını yıkmaya yeterli.

Kahredici yalnızlığına beni de ortak etme kadın.
Bilirim çaresizliğinin içinde, yüreğin, alev alevdir.
Yüreğin öyle bir ateştir ki, bir yangı yeri.
O ateşler gözlerindeki feri söndürmeye yeterli.
Bilirim ellerin yaşamın son demine tutunur.
Gözlerin uçurmuşların kıyısında çaresiz seni anlatır.
Ezikliğini, çaresizliğini bilir çok üzülürüm.
Ondan mıdır ne?
Her bir yeni bebek doğuşuyla, yaşamdan ağır ağır uzaklaşırsın!
İçindeki nefret büyüdükçe, isyan denizlerinde kaybolur
Ve yalnızlığın, çaresizce yanaklarına süzülür.

Yolun son deminde durup ölüme çağırma kadın.
Birkaç adım gerinden yürüyor olsam da, hastalıklı bakmıyorum gözlerine.
Sen nerden bile bilirsin ki beni?
Sen, sevgi nehirlerinden hiç akmadın ki.
Bir damla olsa da sevgi, deryalara çevirmekle meşgulüm.
Yüreğimin derinliklerinde aşk, şiir püfür püfür…
Karanlıklar içinde olsam da, sevgi şallarına bürünür  
Ve yaşam dolu nehirlerden geçerim,
Senin karanlıklardan, nefretinden korkmam hiç.
Kahredici yalnızlığını, çaresizliğini, karını, kışını, fırtınanı al ve seninle götür.
Ama dur ağlama kadın.
Adına üzülürüm…

Hatice Elveren Peköz





8 Şubat 2017 Çarşamba

@BİR EFSUNLU AŞK@


@BİR EFSUNLU AŞK@ (SENARYO)

Kız, gözleriyle süzerek sessizce gülümseyen delikanlıya edalı bir bakış saldı.
Sonra yerinden fırlayarak sahil boyu yol alan bir otobüse atladı.
Ardından delikanlı soluk soluğa koşarak geldi ve otobüsün en arka sıralarına geçip oturdu.
Yol boyunca dudaklarının tüm kıvrımlarıyla bir denize bir kıza gülümsüyordu artık.
Deniz görünce delikanlıyla kızı, köpük köpük dalgalanarak rüzgârla söyleşti.
Sonra denizle rüzgâr söylenmemiş en güzel şiirleri, melodileri söyleyip kıza bir serenat çekti.
Rüzgâr dayanamayarak tüm serinliğiyle gelip kızın saçları arasında dolaşmaya başlamıştı.
Deniz rüzgâra az sitem ederek, kızın gözlerine erişmek için daha da mavileşti.
Kızın yüreği pır pır kelebek, yüzü martı beyazıydı.
Delikanlı, deniz ve rüzgâr ona gülümsedikçe gözleri daha da mavileşti.
Kız, deniz, rüzgâr ve delikanlı arasında tercih yapmaya zorlanmıştı.
Rüzgârlı saçlarını sevgiyle toplayarak bir delikanlıya bir denize baktı.
O an deniz dalgaları köpüklenerek eğildi, büküldü coştukça coştu.
Rüzgâr fırtına öncesi bir sessizlikle gelip kızın ellerine sarılmıştı.
Kız kararsız rüzgâr, deniz ve delikanlı arasında yüreği gidip gidip geldi.
Onun ruhunu baştan sona kuşatan bu esaretten mutlu, gözleri efsunlu efsunlu buğulanmıştı.
Delikanlı, her şeyden habersiz uzaktan uzağa gülümseyerek yüreğini kıza çoktan kaptırmıştı.
Kız bir zaman sonra bu oyundan sıkılarak kendini yalnız hissetti.
Ev bark, iş, aş bebek, her şey vardı. Yaşam uzun soluklu bir yürüyüştü.
Düşündü, ona mavi mavi gülümseyen gözlerdeki o efsunlu aşk gerçek mi? diye düşündü.
Yolcuların gözleri önünden uçuşup giden o kelebeğin saçları arasında kimin elleri dolaşacaktı belli değildi?
Deniz mi, rüzgâr mı, delikanlı mı yanılmıştı?
Onlar bir efsunlu aşka kanarken hangi aşk yalansız, yalın ve daha gerçekti?
Herkes soran gözlerle bakarken son durağa gelinmişti.



Hatice Elveren Peköz