28 Mart 2018 Çarşamba

Afrika Menekşesi


Seninle paylaşmak isterdim en zor günleri.
Azgın dalgalar her gün dövse de sahilleri,
En zorunda olsa da kutuplardaki yaşam,
Afrika menekşesinin narinliğinde usulca tutardım ellerini.
Ve hiç olmamış kadar mutlu,
Hiç olmamış kadar bahtiyar...
Dipsiz bir kuyuya düşse de umutlar,
Seninle paylaşırdım en karasında kör karanlığı…
Evet, işte böyle birtanem.
Sen bilmesen de ağları dal, denizleri yol eylerim.
Afrika menekşesi gözlerin için...
Salt gözlerin için kristalleştiririm güneşi…



Hatice Elveren Peköz


                                   

AKDENİZ KADAR MAVİ



                     1999- Nisan

İçim kanatlı sevinçlerde bu gün.
Akdeniz ise mavide…
‘Susma’ dedi yüreğim.
Durma, bağır çağır seslice.
Koş koşabildiğin kadar.
Gücün, soluğun yettiği yere kadar “sev” diyordu.

Akdeniz sevdalı kızlar gibi başı dalgalı bugün.
Yüreğimde bir sevgi ormanlar kadar büyür.
Bin bir tohum filizlenirken içimde, 
Toprağa en derinine kökler salmakta.
Yediveren çiçekler açtırır yüreğimde
Akdeniz kadar mavi,
Türkiye’m kadar sevdalı…

Hatice Elveren Peköz




Ayrı Dünyalar


AYRI DÜNYALAR                1996

Ayrı zamanlardan gelip
Ayrı kutuplarda çiçek açardık
Aynı yollardan yürür
Aynı dünyada yaşardık
Öyle ayrı gayrı yollarda gezerken
Çağlayıp akarken aynı kaynağa,
Bir gün ay ışığını gördük

Ayrı baharlarda boy verip,
Aynı yazlarda yeşerdik.
Sonsuzluğa giden yollardan geçerken,
Uzak bir yıldızın ışığından kopup,
Ayrı zamanlarda eğlendik.
Sonra bir gün
Güneşin ekseninde dönerken ayrı ayrı,
Sevgi ışığını gördük...

Yani biz aynı dili konuşan,
Ayrı dünyaların insanı…
Suyun üstüne yazı yazmak gibi,
Hayaller kurarken ayrı ayrı,
“Artık bitti hadi git” dedim.
Bırak düşlerimde kalsın gözlerim
Henüz dokunamadan aşka
Ayrılıklar yaşadık ayrı ayrı…


Hatice Elveren Peköz


Aylardan Şubat


AYLARDAN ŞUBAT                   1995

Siz sıcak yatağınızda kaygısızca uyurken,
Pembe beyaz hayaller içindeydiniz.
Sevgi meleğiniz düş kapınızın ardındaydı.
Melek tam giriyorken içeri,
Siz kan-ter içindeydiniz!
Oysa o, Afrika menekşesinin narinliğinde
Ellerinizden tutmak üzereydi.
Uyandınız denizler, deryalar içindeydiniz.
Aklınızdan geçmezken düşü gerçeği,
Üstelik ismini fısıldıyordu yüreğiniz.
Önce biraz şaşkın ürpermiştiniz!
Kendinize bile itiraf edemediğiniz gerçeklerle yüzleşmek üzereydiniz.
Şimdi o meleğe daha yakın, ölüme daha uzaktınız.
Her nefes alışınıza bazı anlamlar yüklüyordunuz.
Her neyse olan olmuştu artık.
Elinizi bir uzatsaydınız, melek tam karşınızdaydı.
Sanki o an ona dokunacak gibiydiniz?
Siz, uykunun zihinleri bulandırdığı anlarda,
Hala bir düş görüyorum sanıyordunuz
Oysa artık sizinde firardaydı gönlünüz.
Sizin için de bir aşk öyküsü yazacaktı yüreğiniz.
Geri dönüşü olmayan bir yola girmiştiniz.
Üstelik güpegündüz düşlerdeydiniz.
Aylardan şubattı üstelik…


Hatice Elveren Peköz

O Şehir

O şehre gitmek vardı. 
Mevsim alabildiğine bahar, 
Alabildiğine yağmur, alabildiğine gül kokuyordu yaz…
Yollarında koşmak vardı özgürce.
Ellerim bir martı ürkekliğinde telaşlı.
Gidip, kalmak arasında kararsız…

O şehre gitmek vardı.
Mevsim alabildiğine güz…
Yolcu olmak vardı o yollarda.
Zamana karşı yarışan…
Yağmurlarda ıslanmak vardı.
Usul usul ve sessizce…
yaşam, akan bir nehir berraklığında duru ve mavi…
Dalgalar puğ puğ alabildiğine Eylül… 

O şehre gitmek vardı yeniden,
Mevsim ise alabildiğine aşk…
Sarışın güz bahçelerden geçmek vardı 
Güllerin kollarına doğmak vardı yeniden.
Sonsuzluğa akan zamanlarda,
Öyküler yazmak vardı yollara dair,
Mevsim alabildiğine mavi, alabildiğine Akdeniz…

Hatice Elveren Peköz


Bedel


Ey aşkımın hilesiz düşü
Sen ömrümde binlerce yıldır,
Yüreğimde hiç binmeyen çığlık oldun.
Durduğu yerde büyüyen ey aşk!
Alaca karanlıklarda tutsağınım!
Yaşamsal su kadar duru,
Yıldızlar kadar uzaktayken,
Neyin bedelini ödüyorum?
Ey sahte düşlerin yapmacığı,
Sen masallardaki ey aşk!
Ütopik şehirlerde tutsağınım!
Alaca karanlıklarda korkak!
Zaman ötesinden gelen ey hayal,
Nerden girdin dünyama?
Umutlardan yakınken ölüme,
Neyin bedelini ödüyorum?
Hatice Elveren Peköz

KIRILGAN ANLARDA


Benim gönlüme,
Senin ömrüne yazdırırım sevgiyi.
Biliyorum, nedensiz sevmekti bizimki.
Can içinde ikileşen iki can…
Bizi bağlayan gizli bir kuvvetle duyumsarım.
Dağlar kadar uzak,
Bir nefes kadar yakınındayım.
Yitik bir adreste değil,
Hala o bıraktığın yerdeyim.
Yokluğunla sarsılsam da bedenim,
Her şeye rağmen ayakta durmaktayım.
Hiç sorma nedenini, söyleyemem.
Kırılgan anlarımda yazıyor,
En dibe vurduğum eylüllerde,
Benim gönlüme,
Senin ömrüne yazdırırım sevgiyi.
Hatice Elveren Peköz

El Kadar Yürek

Nedir bu halin Ay kız? 

Neden bu yaşlar?
Bu gam, bu figan!
Hicranın zamanı değil
Daha senin için mevsimlerden bahar
Henüz güz değil, ne de hazan.
Dur, söyleme Ay kız!
Derdini biliyorum ben
Öyle kapıp koyuverme kendini hemen.
Baharda ağlamak olur mu hiç?
Öyle el kadar yürek tutsak...
Hele dur sen biraz,
Nedir ki bu acelen?
Sevmenin de zamanı var.
Öyle kaptırma hemen kendini,
Bak, ağlama diyorsam bir sebebi var.
Ben sana Ay kız;
‘Hiç sevilme’ demedim ki!
Eğer seveceksen hemen,
Bir mevsimlik çiçeği koklar gibi,
Baharın bir kez geldiği gibi sev.
Sen delisin Ay kız!
Seveceksin ama ağlamayacaksın,
Özleyeceksin ama ölmeyeceksin,
Gerektiğinde ruhunun derinliklerine gömeceksin.
Çekip gideceksin istediğin an...
Arkanı döndün mü?
Unutuvereceksin hemen…
Nedir bu halin Ay kız?
Harap edersin kendini.
El kadar bir yüreğe,
Hapsedersin benliğini
Güz gibi solarsın öyle sen.
Ama fayda etmez gibi,
Her söylediğim söz...
Sana laf anlatmak var ya Ay kız;
Suya yazı yazmak gibidir...
Hatice Elveren Peköz

Kilitli Kapı


Doğmak vardı yeni güne usulca
Tutkulu nehir gibi denize akmalı…
Acılarla örselenen ömrü
Coşkulu sellere bırakıverip,
Uçurumunun kıyısından geçmeli…
İsyan ateşiyle sarsılırken benliğim,
Hiç kimse sormamalı seni.
Sonra beklemedik bir zamanda,
Öyle beklemedik bir yol ayrımında,
Ellerinden hüküm giyip,
Kilitli kapılar ardına girmeli…
Doğmak vardı ellerine sessizce.
Ormanın tozlu yollarından geçip,
Sevenlerin yükselen çığlığıyla büyümeli
Ak sayfalara aşkı yazarken,
Derin uykusunda bir şehrin,
Tüm pencerelerini sana açmalı…
Yağan yağmurların ıslak serinliğinde yaşama doğmalı.
Sonra güzel gülleri derleyip,
Güneşin ilk ışıklarıyla yollara düşmeli.
Ve hiç kimse sormamalı beni.
Sonra beklemedik bir günde,
Öyle beklemedik bir yerde,
Gözlerinden hüküm giyip,
Yüreğinin kilitli kapısından girmeli

Hatice Elveren Peköz

SÜRÜYE DÂHİL




Kendi içinizdeki yalnızlıkla inzivaya çekilip,
Başkalarının sınırlamalarından çıkamadınız.
Düşüncenizin yarattığı mantığa izin vermediniz.
Sürünün içindeki düşüncelerle hazıra konarak,
Kalıcı bir fikir, akılcı bir düşünce üretemediniz.
Beyninizi yüksek frekanslı düşüncelere kapatmıştınız.
Çünkü siz de sınırlı düşünceye mahkûm edilmiştiniz.
Ufkunuzu açabilen kitaplardan uzak durarak,
Adil düşünceye kapalı kitapları kulaktan kulağa üflüyordunuz.
Dar kafaların zulmü insanlığı hezeyana getirdi de,
Ama siz Allah'ın yüceliğini unutup inzivaya çekilmiştiniz.
Yani o dar kafaların cehaletini görememiştiniz.
Çünkü siz de o sürüye dâhil edilmiştiniz.
Çok boyutlu düşüncelerden uzak kalarak,
Kalıplayıcı, sınırlayıcı tabulara körü körüne bağlanmıştınız.
Ondan bir adım ilerisini göremezdiniz.
Çünkü siz de o ürüye dâhil edilmiştiniz…

Gün Batımı ve Deniz


Yüz yıl öncesi miydi ne?
Eski zamanlarda bir düş kuruyordum yeşillikler içinde.
Rüzgârda uçuşan saçlarım sevgi sarmalı..
Gözlerim gözlerinde kaybolmak istercesine kilitli.
Sonra masum küçük bir çiçek tohumu oluveriyorum.
Resimler çiziyorum içinde sen ve portakal çiçeklerinin olduğu.
En güzel renklerden seçiyorum portakal çiçeklerini.
Senle sevgi yağmurları yağıyor üstümüze.
Sessizce çiçeklere öpücükler konduruyoruz!
Yağmurla toprak arasında bedenlerimiz çiçeğine kesiyor.
Deniz oluyorum, titreyen bedenini sarmalıyor deniz.
İşte o zaman yeşil bir bahçe düşlüyorum içinde deniz ve sen.
Şimdilerde şiirsiz geçmiş zamanlarda yaşıyor,
Ağaçsız gelecek zamanlara yol oluyorum!
Bir düşten uyanıyorum bazen.
Her yanım sana bağlı ve kapalı.
Ne kurduğum düşlerde saçlarımda rüzgârlar,
Nede gözlerin değmiyor gözlerime.
Çizdiğim resimlerimde portakal çiçekleriyle soluyorum.
Artık geri dönüşü olmayan yollarda,
Çiçekli geçmiş zamanlarda yaşıyorum.
Sonu yok, yolu yok biliyorum!
Sensizliğe uyanıyor sabahlar.
Sensiz denizler ortasında ısız bir ada oluyorum.
Oysa portakal çiçekleri arasında küçük bir ev, diyordum.
Birde gün batımı ve deniz…
Hatice Elveren Peköz

Özgür Kuş


Sevgi kuşun kanadında,
Daldan dala uçarken,
Ömrümüz gül şehirlerinde sürgün.
Aşk gülde bir diken…
Yüreklerimiz yıldızlara vurgun.
O kuş bahar,
O kuş rüzgârlara tutkulu.
O kuş göklerde özgür bir çocuk.
Sevgi dünyada bir masallar şehri,
Göklerde rüyalar kentidir.
Yani düşünmeden söylediğimizi
Düşünerek söylemek gibi bir şeydir yaşam.
Yüreklerimiz güllere vurgun.
O kuş bahar,
O kuş rüzgârlara tutkulu.
O kuş göklerde özgür bir çocuk...

Hatice Elveren Peköz

Bir Perizat Hikayesi




Nasıl olur Perizat, öyle birden bire çekip gitmek?
Sahil kasabasına son geldiğimde, güneşli tepelerde yoktun.
Yokluğunda, gökyüzü silik mavide şimdi.
Ama sen sabahın alaca karanlığında ansızın gider ve gelirdin.
Uzak yollardan döne yolcular gbi yorgun ve bitkin olurdun hep.

Çocuk düşlerimin masalsı rüyalarını süsleyen sensdin Perizat.
Annen baban da mı yoktu senin ne?
Sonunda bir de “evde kalmışa” çıkmıştı adın .
Ondan mıdır ne?
Şubatlarda müzmin yalnızlığınla şallarına bürür, sessizleşirdin birden.
Arkandan; “Solgun benizli kızın düşleri yaralı” derdi herkes.
Seninse aklında hep o hayırsızın vardı ya, boşver.

Gidişinle düşler yarım kaldı Perizat.
Sense bütün kasaba delikanlılarına küsüp gittin.
O gün bu gündür bir haber yok senden.
Sensiz buralarda tüm renkler manasını yitirdi bak.
Ama senin aklının gizli kuytularında kim vardı bilinmez?
Belki de düşünü kurduğun uzaklardaki hayırsız vardı?

Biz bütün çocuklar, bayram sabahlarında ilk sana koşardık .
Ve ilk senin şekerlemelerini yerdik beyaz ellerinden.
En tatlı şekerler senin, en cömert sendin.
Sense köşendeki koltuğuna çekilirdin.
Sonra ellerimizden tutar ve ıslak ıslak öperdin yanaklarımızı.
Çizgilenen yanaklarına incili yaşlar süzülürdü de için için ağladığı kimseler görmezdi.

Bilir misin Perizat?
Çocuk aklımla mutlu ol isterdim hep.
Kalmaya kıyamadığın kentlerde mutlu bir yuvanın kapılarını aralamanı isterdim.
Uzak yollardan dönüşlerin çok uzun bir hikaye...
Ama ne zamanı, ne de makanı yoktu sana uyanan düşlerin.

Rüzgârlar, kestane saçlarını nedenini anlayamadığım bir hüzünle savururdu Perizat.
Uzaklara öyle bir bakardı ki gözlerin, dağları deviren bir haykırışla sarsılırdı uzaklar?
Bilemezdim; o uzaklarda beklediğin körolası kimdi?
Belki de incinmiş, incitilmiş bir gençliğinin en günahsız baharlarındaydı yaşın.
Kim bilir?

Sen gidince buralardan sahil kasabasının tüm delikanlılarının gülüşleri yarım kaldı Perizat.
Ama bilesin ki benim de yüreğim yaralı ve gönlümün kaleleri yıkkın..!
Uzak şehirlere küskün şimdi tüm çiçekler.
Baharlarda güz vurgunu yemiş yüreğimizle dönemeyiz o günlere geri.

Ah elimden ne gelirdi Perizat.
Durup dururken aklıma geliverdin birden..
Ama sorma neden diye?
Tüm caddeler, sokaklar, denizler, güneşli tepeler, portakal bahçeleri sen…
Gittiğim tüm şehirlerdeki kadınlar sana benziyordu biraz.
Şubatlarda bütün geçkin kızlar senin hikayeni yazıyor olabilirdi.

Sen böyle değildin Perizat,
Gökyüzünün silik mavisinde kaybolurken akşamlar,
Belki de küflü sandıklarda saklıydı hiç söyleyemediklerin.
Ama bil ki bir türlü çözemediğim kördüğümdü adın.
Bütün allı tüllü düşler senindi.
Ah sana çağlamadan akıp giden zamanlara ne diyebiliirm?
Ne çaredir ayrılık bu saramam artık yaralı yüreğini.

Eskiden sen böyle değildin Perizat.
Nedense bir satırlık şiir yazmadan gittin?
Gittin ve efsunlu adınla bir aşk hikaysi kaldı ardında,
Gittin bayram sevinçleri yitip gitti çocukların,
Gittin ve düş bitti Perizat..

Hatice Elveren Peköz

----------------******-------------




Gül’ün Kaderi




Bir doruklara, bir de engin denize sevdalıydı gül.
Yerdeki yaprak,
Doruklarda açan çiçek,
Çisil çisil toprağa karışan yağmur damlaları,
Tek derdi çiçek açmaksa gülün,
Hazan mevsimindeki bülbül yapsın?

Baharın coşkusu sarmışsa dört bir yanı,
Doruklarda ışıyan kar tanesi,
Denizlerdeki martı,
Toprağı çatlatan tohum,
Yaşamamak ve yaşatmaktan başka çıkarı olmayan yağmur,
Kader baştan yazılmışsa,
Kahreden bu ayrılığa nasıl karşı koysun gül?

Hatice Elveren Peköz

DUVARLAR


                                                    

Her devirde kadınlar küflü odalarında, duvarlara bakarak yaşlandılar
Bu devirde de aynı sessizlikle beklediler aşkı
Oysa duvarlar sessis, sağır ve dilsizdi.
Duvarlara baka baka suskunlaştırıldılar

Son devirlerde duvarlar sınır koyucularının elinde dahada katılaştırıldı
Kadınlar, kalın duvarlar ardında kendilerine bile itiraf edemezken aşkı
Kural koyucular duvardan daha da katı, kadınlar daha da kırılgan oldular.

Her devirde olduğu gibi bu devirde de kadınlar ötekileştirildiler.
Duvarlar özgürlüğe, esaretle örülmekteydi
Kadınlar cesaretsiz ağır ağır suskunlaştırıldılar
Kadınlar duvarlara baka baka yaşlanmaktaydı.

Aşk beton yığınları ardında saksıda kuruyan karanfildi.
Bu devirde de aşk hüküm konulamaz, vazgelilemezdi
Kadınlar  aşksız gömülü damlar altında yaşarken tüm kaçış yolları kapalıydı
Onlar ışıksız büyürken çiçekler gibi düşlerini satılığa çıkardılar.
Gün gülüşlüşleriyle tüm duvarları yıkarak gelmek istiyordular
Oysa gülüşlerden uzak, duvarlardan kör, aşktan öte bir yerlerdeydiler.

Hatice Elveren Peköz



Deliçay



Suyunun sesine gem vuracaklar!
Susma..
Deli dolu akışına bentler kuracaklar...
Hesler, koyacaklar bunaklarına,
kuşlar, dağ ceylanları suyundan kana kana içemeyecekler. Çoşma...

Oysaki sen bir türküydün Amanoslarda…
Dağların koynundan çıkarken deli deli coşarsın.
Bozlak, Ocaklı, Çaylı ve Yeşilköy’den geçerken allı tüllü gelinlerin, genç kız ve delikanlıların bitmeyen mavi gülüşlü düşü...

Nazlı nazlı akan billurdan suyun eski resimlerde, anılarda kalacak.
Susma...
Akdeniz’e Kavuşamadığın Zamanlarda Sancılarla Sarsılacak Dörtyol Ovası!
Coşma..

Artık Bugünün Çocukları yarınlarda bir düş gibi anımsayacaklar..
“Tatlı Bir Deli Çay Masalı” Olarak Anlatacaklar Seni Çocuklarına…

Dedim Ya


DEDİM YA!          —1995-

Gündoğumunun dönencesinde
Düştüğünde yollara
Önce bir bak gözlerime,
Bir adım ileri gidemeyeceksin!
Alamayacaksın gözlerini bir daha.

Gündönümünün dönencesinde
Giderken öyle sessizce
Önce bir bak gözlerime
Tutsak olacaksın orada!
Gönül sarayına girip
Orada kalacaksın belki de!

Alaca karanlığın içinden geçerken
Önce bir bak gözlerime
Kendini alamayacaksın bir daha
Dedim ya!
Gündoğumunun dönencesinde
Bir kez baksan gözlerime
Şaşakalacaksın o anda
İnanamayacaksın gözlerime
Kendini gönül gözüyle görünce,
Geri dönüşü bu yollarda kaybolursun.

Hatice Elveren Peköz


Ceviz Ağacım


                     2002

Bir göç mevsimidir sonbahar.
“Erkenden uyanmak ve gitmek gerek” dedim içimden.
Yüküm ise çok ağırdı.
Önce eski şiirler soluk sayfalar arasından uğultuyla geçtiler.
Sonra söylenmemiş en güzel imgeler ateşe düştüler bir bir.
Eski dost vurgunu yaralar kanrevan içindeydi,
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Uzaklardan bir ses ceviz ağacı yaprakları arasından seslendi birden.
“Dur ve portakal çiçeklerine doğru yürü!
Gitmen ve yaşamayı yeniden öğrenmen gerek” dedi usuldan!
Bense sarp uçurumların kıyısında durarak, her gün biraz daha yakın duruyorum ölüme.
Her sevinçten vazgeçiyorum birden.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Sonra bir akşamüstü düşler ve sesler uğultuyla geçtiler.
Akdeniz karşıdan mavi mavi gülümsüyordu.
Az ötelerden bir Ceviz ağacı seslenendi yeniden.
Sonra geldi dallarını taa önüme kadar eğdi.
Bense uçurumların kıyısında, ha düştüm ha düşeceğim.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

 “Hey ölümlü insan, dur hemen bırakma kendini.
Ölümle kardeş olunmaz!
Kaldır başını göklere doğru.
Bak bulutlar Akdeniz köpüğü gibi puğ puğ.
Yaşam sonsuzluklarda ulu bir çınar.
Bırakma kendini gözyaşı denizlerine.
El yarası dil yarasına ve daha neler neler...”

Ceviz Ağacının sesi bahara çağırır gibiydi?
Yaşam ise zamanın uzamında bir liman…
Onu bir ben duydum, bir de göçmen kuşlar…
O söylüyordu ben ağlıyordum, ben söylüyordum kuşlar ağlıyordu.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacı sonbaharda rüzgarla serenat yapıyordu;
“Hey, duy sesimi! 
Başını öksüz çocuklar gibi eğme!” diyordu usuldan!
“Yaşam denilen dönence kör bir tuzak!
Bırak kopacaksa kopsun fırtınalar.
Savursun isterse oradan oraya deli rüzgar.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacım bir benle ve bir de rüzgârla söyleşiyordu.
“Bak önünde portakal ormanları çiçek çiçek.
Akdeniz alabildiğine mavi… 
Yer gök dediğimiz sonsuzluklarda,
Yaşam nedir ki, sonsuzluk ne demek?
Her şey uyuyup uyanmaktan ibaret değil mi?
Unutma söz söyleyene aittir.
El yarası, dil yarası ve daha neler neler…”

Hakikatli bir dost gibiydi Ceviz ağacım.
Sevgiyle dallarını önüme kadar eğdi ve seslendi usuldan!
“Ey ölümlü insanoğlu, gülümse” diyordu.
Yaşamla özdeş olmuşçasına sev.
Bak, bende su içinde suya hasretim.
Kalabalıklar arasında bozkırlarda yalnız bir çiçek.
Tutun dallarımdan yoksa ağlayacağım!
El yarası, dil yarası yakacak dallarımı.
Kuşların kanatları yanacak sonra,
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacım rüzgârla söyleşiyor ben ağlıyordum.
Sonra uçurumların kıyısından geri döndüm birden.
Saçlarıma bir tutam mavi, bir demet portakal çiçeği taktım.
Tüm anıları gömdüm bir bir toprağın en derinliklerine.
Arkadaş dost vurgunu, vurana söz söyleyene aitti.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…


Hatice Elveren Peköz

-----?----


Bir Mayıs Şarkısı


                                                  Mayıs. 2010-05-21

Eski mayıs akşamlarında mahalle çocuklarıyla yıldızlar,
Geceleri körebecilik oynardı ay ışığında.
Onlar mı, ben mi daha çok hayalciydim?
Hangimiz daha gerçekçi ve hangimiz yalan?
Oysa bir güneş doğardı karanlıkların üstüne billurdan mavi.
Baştan sona kanayan ve ıslanan gözyaşlarımızla yıkanırdı topraklar.
Yağmurlarda iç seslenişleri ve bir de iç çekişleri dinlerdik usuldan.
Sevgi kör yüreklerin duvarlarına çarpa çarpa gider ve gelir.

Çocuk neden çıkayım ki oyundan?
Hani ekin tarlalarıydık haziran akşamlarında.
İçimde milyonlarca çocuk el kol çırpa çırpa sokaklarda dolaşırken,
Dilimde eski bir mayıs şarkısı seni çağırır.
Güneş saçlı çocukların gülüşleri düşer aklıma birden.
Oysa köşe kapmaca, körebecilik oynamak istiyordum daha.
Tabi sen nereden bileceksin içimdeki güneş saçlı çocuğu.
Yüreğimde bir sevgisi büyür ki amansız.
Bir yanım gül bahçesi bir yanım ateşe dayalı.
Sevgisizlik eski bir yaradır hala.
Kör yüreklerin duvarlarına çarpa çarpa sürüp giderdi.

Ey yüreğimin mavi dingin denizlerindeki çocuk,
Ey kapanan kapılar açılıverin artık.
Artık biz, bin ölür bin diriliriz.
Uzak yollar dönüşü yüreğim bir hüzün buğusu,
Gelir ve gözlerime yerleşir.
O an, kör bir şiddeti aşamayan çocuklar düşer akılma.
Çocukların masun gülüşlerine tutunamam.
Onlar şiddet yapanın ellerinde ölümün kıyısına gider ve gelir.

Ah sen içimde kopan fırtınaları nereden bileceksin çocuk.
Yüzyıllar boyu temmuz sıcağında yanarken yüreklerimiz,
Biraz da buğday taneleri gibi ayrı tarlalarda çoğalırız.
Bilirim ki her çocuk yüreği bir orman büyüsü.
Annenin elleri sevgi sarmalıdır.
Gün kızıl şafaklara gebe ve ha doğdu ha doğacak.
O an çocuklar ağlarken dilsiz olur söyleyemem,
Hangi sözcüklerden başlarım bilmem?
İçimde bir mayıs şarkısı söylenir ki hala,
Kör yüreklerin duvarlarına çarpa çarpa gider ve gelir.



                Hatice Evlenen Peköz



BİR MASAL


  •                 1995


Hani bir düşümüz vardı hayallere sığmayan.
Seven tanır onu tek bir bakışından.
Daha doğmadan anlımıza yazılan yazgı.
Seven şaşkın gönül ise ilkbaharda…

Hani bir gerçek vardır hiç değişmeyen.
Kader birliği etmişçesine hiç düşünmeden severcesine,
Meğerse sonu belli olmayan bir düş,
Tarifi mümkün olmayan masalın başlangıcı…

Hatice Elveren Peköz


Bir Arkadaşa


Arkadaşım                                           15. Mayıs. 2009   

Sabahın buğusu beyazlığında bir dosta rastlıyorum,
Karanlığın ardından gelen sonsuz aydınlık…
Sarı başaklar gibi o sevgileri çoğaltır.
Ak köpüklerden sevgi dolu yüreği.
Her gün yaşama dâhil ederken güzellikleri,
O gizli bir elden mutluluklar dağıtır.
Her dem onunla çoğalır sevgi çiçekleri.
Mavi bir çığlıktır onunla yaşam…
Işıl ışıl umuda bakar gözleri.
Her gün yaşama dâhil ederken güzellikleri,
O, yürekten sevgiye açar tüm kapıları.
Bahardan kalma bir gündür onunla yaşam.
Sabahın buğusunda gül derler elleri…


Hatice Elveren Peköz