28 Mart 2018 Çarşamba

Ceviz Ağacım


                     2002

Bir göç mevsimidir sonbahar.
“Erkenden uyanmak ve gitmek gerek” dedim içimden.
Yüküm ise çok ağırdı.
Önce eski şiirler soluk sayfalar arasından uğultuyla geçtiler.
Sonra söylenmemiş en güzel imgeler ateşe düştüler bir bir.
Eski dost vurgunu yaralar kanrevan içindeydi,
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Uzaklardan bir ses ceviz ağacı yaprakları arasından seslendi birden.
“Dur ve portakal çiçeklerine doğru yürü!
Gitmen ve yaşamayı yeniden öğrenmen gerek” dedi usuldan!
Bense sarp uçurumların kıyısında durarak, her gün biraz daha yakın duruyorum ölüme.
Her sevinçten vazgeçiyorum birden.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Sonra bir akşamüstü düşler ve sesler uğultuyla geçtiler.
Akdeniz karşıdan mavi mavi gülümsüyordu.
Az ötelerden bir Ceviz ağacı seslenendi yeniden.
Sonra geldi dallarını taa önüme kadar eğdi.
Bense uçurumların kıyısında, ha düştüm ha düşeceğim.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

 “Hey ölümlü insan, dur hemen bırakma kendini.
Ölümle kardeş olunmaz!
Kaldır başını göklere doğru.
Bak bulutlar Akdeniz köpüğü gibi puğ puğ.
Yaşam sonsuzluklarda ulu bir çınar.
Bırakma kendini gözyaşı denizlerine.
El yarası dil yarasına ve daha neler neler...”

Ceviz Ağacının sesi bahara çağırır gibiydi?
Yaşam ise zamanın uzamında bir liman…
Onu bir ben duydum, bir de göçmen kuşlar…
O söylüyordu ben ağlıyordum, ben söylüyordum kuşlar ağlıyordu.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacı sonbaharda rüzgarla serenat yapıyordu;
“Hey, duy sesimi! 
Başını öksüz çocuklar gibi eğme!” diyordu usuldan!
“Yaşam denilen dönence kör bir tuzak!
Bırak kopacaksa kopsun fırtınalar.
Savursun isterse oradan oraya deli rüzgar.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacım bir benle ve bir de rüzgârla söyleşiyordu.
“Bak önünde portakal ormanları çiçek çiçek.
Akdeniz alabildiğine mavi… 
Yer gök dediğimiz sonsuzluklarda,
Yaşam nedir ki, sonsuzluk ne demek?
Her şey uyuyup uyanmaktan ibaret değil mi?
Unutma söz söyleyene aittir.
El yarası, dil yarası ve daha neler neler…”

Hakikatli bir dost gibiydi Ceviz ağacım.
Sevgiyle dallarını önüme kadar eğdi ve seslendi usuldan!
“Ey ölümlü insanoğlu, gülümse” diyordu.
Yaşamla özdeş olmuşçasına sev.
Bak, bende su içinde suya hasretim.
Kalabalıklar arasında bozkırlarda yalnız bir çiçek.
Tutun dallarımdan yoksa ağlayacağım!
El yarası, dil yarası yakacak dallarımı.
Kuşların kanatları yanacak sonra,
El yarası dil yarası ve daha neler neler…

Ceviz ağacım rüzgârla söyleşiyor ben ağlıyordum.
Sonra uçurumların kıyısından geri döndüm birden.
Saçlarıma bir tutam mavi, bir demet portakal çiçeği taktım.
Tüm anıları gömdüm bir bir toprağın en derinliklerine.
Arkadaş dost vurgunu, vurana söz söyleyene aitti.
El yarası dil yarası ve daha neler neler…


Hatice Elveren Peköz

-----?----


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder